Son günlerde yaşanan bir olay, mağdurların korunması konusunda hukuk sisteminin ne denli yetersiz kaldığını bir kez daha gözler önüne serdi. 25 yaşındaki Sinem'in trajik bir şekilde hayatını kaybetmesi, yalnızca ailesi için değil, geniş bir topluluk için büyük bir shock etkisi yarattı. Üniversite mezunu, çalışkan bir genç kadın olarak hayatına devam eden Sinem, bitmek bilmeyen korkularının son bulması için mahkeme eliyle bir uzaklaştırma kararı aldırmıştı. Ancak bu karar, Sinem’in katilinin onu yakalamasını engelleyemedi.
Sinem, eski sevgilisi tarafından sürekli olarak tehdit ediliyordu. Devam eden psikolojik baskılar ve korkutmalar, Sinem’in hayatını kabusa çevirmişti. Avukatı aracılığıyla mahkemeye başvuran genç kadın, ne yazık ki hukukun geç kalışını acı bir şekilde deneyimledi. Mahkeme, Sinem'in şikayetlerini dikkate alarak bir uzaklaştırma kararı çıkardı. Ancak bu karar, yapılan denetimlerin yetersizliği ve kurbanın korunmasındaki eksiklikler nedeniyle pek de işe yaramadı.
Uzaklaştırma kararının ardından Sinem, kendisini daha güvende hissetmeye çalıştı. Fakat eski sevgilisi, kararı delmekte bir sakınca görmedi. Sinem'in evinin balkondan içeri girdiği sırada, Sinem'in sadece kendi öz güveni ve hukukun yetersiz kalmasından dolayı yaşadığı korkunun üstesinden gelmeye çalıştığı bilinmektedir. Olayın tanıkları, Sinem'in çığlıklarını duyduktan sonra durumu polise bildirdi. Ancak olay yerine gelen ekipler, yaşanan trajedinin önüne geçemedi.
Sinem'in ölümü, toplumda büyük bir infial yarattı. Feminizm ve kadına yönelik şiddet konuları, sosyal medyada ve çeşitli platformlarda yeniden gündeme geldi. Birçok kadın hakları savunucu, Sinem’in hayatının kaybını engelleyebilecek olan bu hukuki kararların ne denli boş olduğunu tartışmaya açtı. Sosyal medya üzerinden yürütülen kampanya ile, benzer durumda olan kadınların daha fazla korunması gerektiği vurgulandı. Kadına yönelik şiddet kurgusu, Türkiye’de ve dünya genelinde günbegün artarken, yasal düzenlemelerin de bu artışa paralel bir hızda yenilenmesi gerektiği öne sürüldü.
Bu olaydan sonra özellikle bu gibi durumlarda uzaklaştırma kararlarının daha etkin hale getirilmesi ve mahkemelerin kurbanları koruma konusunda daha sorumlu davranmaları gerektiği düşünülüyor. Eğitim ve bilinçlendirme projeleri ile bir toplumun genel algısının değiştirilmesinin ve bu şiddet sarmalının engellenmesinin mümkün olabileceği düşünülüyor. Önümüzdeki süreçte, adaletin tecelli etmesi ve Sinem gibi kadınların seslerinin duyulması için daha etkin önlemlerin alınacağına dair bir umudun doğması gerektiğini savunan sesler her geçen gün daha da yükseliyor.
Sinem'in katilinin yasalarla korunduğu düşünülen bu uzaklaştırma kararı sonrası gerçekleştirdiği eylem, sadece bir kadının hikayesi değil, aynı zamanda adaletin ne denli zayıf kaldığının da bir simgesidir. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması adına somut adımların atılması için yetkililere çağrılar yapılmakta ve kadınların hakları konusunda duyarlılık tanınması gerektiği vurgulanmaktadır. Sinem’in ismi, gelecekte benzer travmaların yaşanmaması adına bir sembol haline gelerek, tüm kadınlar adına bir umut ışığı olmayı hedefliyor.
Sonuç olarak, kadın cinayetlerini ve kadına yönelik şiddeti sona erdirmek, yalnızca hukukun geçerli olduğu bir tartışma değil, aynı zamanda bir toplumsal sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Sinem'in hikayesi, kadınların korunması gerektiği ve adaletin tecelli etmesinin önemini bizlere bir kez daha hatırlatıyor.