İsrail’in güvenliğini sağlamak amacıyla geliştirdiği füze savunma sistemleri, son yıllarda büyük bir gelişim gösterse de, son dönemde yaşanan bazı aksaklıklar ve kritik destek eksiklikleri, bu sistemlerin etkinliğini ciddi anlamda sorgulatmaya başladı. Özellikle ABD'nin stratejik ortaklığı çerçevesinde sağladığı desteklerin azalması, İsrail'in özellikle savunma alanındaki bağımsızlığını tartışmaya açtı. Bu çerçevede, son 10 gün içerisinde iyice belirginleşen sorunlar, İsrail’in hava savunma sistemlerinin gücünü tehdit eden bir risk unsuru olarak öne çıkıyor.
Soğuk savaş sonrası dönemde stratejik işbirlikleri, pek çok ülkenin dış politikalarını şekillendirdi. Bu bağlamda, İsrail’in Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkisi, ülkenin askeri gücünün temel taşlarından birini oluşturuyor. Ancak, son zamanlarda yaşanan bazı diplomatik gerginlikler, bu destek hatlarını sorgulamaya açtı. ABD'nin, özellikle füze savunma sistemlerine sağladığı maddi yardımların azalması ve yeni stratejiler geliştirilmeye çalışılması, İsrail’in savunmasını zayıflatıyor. Uzmanlar, 2023 yılı itibarıyla ABD’nin katkılarının önemli ölçüde azaldığını ve bunun sonucunda İsrail'in bağımsız savunma kabiliyetinden taviz vermek zorunda kalabileceğini bildiriyor.
İsrail, bölgedeki jeopolitik riskler ve sürekli devam eden çatışma durumları nedeniyle güçlü bir füze savunma sistemi geliştirmek zorunda kalmıştır. Iron Dome (Demir Kubbe) ve Arrow gibi sistemler, gelen füzeleri etkisiz hale getirerek büyük şehirleri koruma görevini üstleniyor. Ancak bu sistemlerin çalışabilmesi için istikrarlı bir finansman ve sürekli teknoloji güncellemeleri gerekmekte. ABD'nin başka önceliklere yönelmesi ve Orta Doğu üzerindeki ilgisini azaltması, bu sistemlerin etkinliğini sorgulatıyor. Ayrıca, son yaşanan olaylar sonucunda, İsrail’in konvansiyonel savaş araçlarının yanı sıra yüksek teknolojili savunma sistemlerine olan bağımlılığı giderek artmış durumda. Önümüzdeki 10 gün boyunca bu sistemlerin ne denli işlevsel kalacağı ise büyük bir merak konusu olarak öne çıkıyor.
Uzmanların değerlendirmelerine göre, İsrail’in füze kalkanı erime sürecinde, yalnızca ABD’den yoksun olmakla kalmayıp, bölgedeki diğer aktörlerin de potansiyel tehditleri göz önünde bulundurması gerekiyor. İran, Hizbullah gibi grupların gelişen askeri kapasiteleri ve teknolojik ilerlemeleri, İsrail’in güney sınırlarında ve doğu cephesinde daha da büyük riskler oluşturmakta. Bu nedenle, İsrail’in savunma stratejisinde yenilikçi yaklaşımlar geliştirmesi, alternatif müttefiklerle ilişkilerini güçlendirmesi ve yerel kaynaklarını daha etkin bir şekilde kullanması kritik öneme sahip. Böylece, önümüzdeki 10 gün içinde kullanılan üsler ve savunma sistemleri üzerindeki baskılar daha iyi yönetilebilecektir.
Sorunların çözülmesi için, yenilikçi teknolojilerin geliştirilmesi ve bu alanda yerli sanayinin güçlenmesi gerekmektedir. Ancak, tüm bu planların hayata geçirebilmesi için gerçekçi bir siyasi irade ve ilgili kaynakların en etkin şekilde kullanılması elzemdir. ABD’siz geçen bu süreçte, uluslararası camiada İsrail’e destek sağlayacak başka ülkelerin bu durumu nasıl karşılayacağı ve olası yeni müttefiklik ilişkilerinin neleri doğuracağı ise merakla beklenmektedir.
Sonuç olarak, İsrail’in füze kalkanı, önümüzdeki 10 gün boyunca büyük bir belirsizlik içinde kalabilir. ABD desteğinin ne zaman sağlanacağı, mevcut tehdit algılamaları ve bölgedeki istikrarsızlıklar, bu süre zarfında İsrail’in savunma sistemlerinin ne derecede etkili olacağını belirleyecektir. Tüm dünya, bu gelişmeleri dikkatle izliyor ve olası yeni çatışmaların patlak vermesiyle birlikte bölgede oluşabilecek hasar ve krizlerin sonuçlarını sorguluyor. Gelecekte, İsrail’in bağımsız savunma stratejileri ile ABD’nin etkisi altındaki güç dinamikleri arasındaki dengeyi sağlamasının gerekliliği daha da fazla önem kazanacak gibi görünüyor.